Zamana doğrusal bakış ve enformasyon yoğunluğu bizleri parçaladı. Geldiğimiz bu platformda bütünlenmeye çalışırken hergün daha bir bölümlendik. İroni!
Bu başlık altında işleyeceğimiz kelimeler için hassasiyetle düşündük. Nereden başlamalı ve nasıl aktarmalı o kadar kararsız kaldık ki! Kalpten gelenleri olduğu gibi aktarmak istedik lakin kavram karmaşalarına sebep vermemek adına daha teknik bir yazı olmasına karar verdik.
Kavram karmaşası… O kadar önemli bir detay ki. Bir başka gün bu konu üzerine de yazmak isteriz. Kavramlarda birleşmenin bütünleşebilmek adına önemli bir adım olduğu kanaatindeyiz.
İnsan olarak kompleks bir yapıyız. Mükemmel işleyen ve henüz tüm sırlarına erişemediğimiz bir yapı. İnsan ve varoluş konusunda, yaklaşık üç yüz yıldan bu yana gelen bir çok bilim teorileri, kuantum ve kuantum fiziğinin hayatımıza girmesi ile form değiştirmeye başladı. Kenara bıraktıklarımız oldu.
Bugün tüm dünya olarak yaşadığımız ‘küresel sorunlar’a bakarsak bir yerlerde hata yapmış olmalıyız; sizce de öyle değil mi? Neden bu kadar çaba ‘insan’ı en ideale ulaştırmak yerine; sağlığı, yiyeceği, giyeceği, barınmayı vb. temel ihtiyaçları hususunda insanı daha yoksun bir hale getirdi?
Bugüne kadar kurulan sistemlerin bir çoğu çöküyor ve artık hep birlikte denenmemiş farklı bir yolu denemeliyiz. Ardı arkasıkesilmeyen doğal afetler, tüm dünyayı etkisi altına almış olan salgın hastalık ve daha nice etken bu yeniliğin bir işaretcisi olabilir mi?
Evren bize kendini duyurmak için bu tür yollar seçiyor. Lakin senkronizayon sorunumuz var. Doğa ile, hayvanlar ile, birbirimiz ile dahası kendimizle senkronizayon sorunumuz var. İdrak etmekte ve duymakta zorlanıyoruz. Bu cümlelerin her birisi aslında ayrı bir başlık. Zaman içinde yazacağız, yorumlayacağız.
Şimdi bu başlığın özüne dönelim.
Kendimizle senkronizasyon sorunumuz var. Hayatımıza konfor getirmesi adına ürettiğimiz teknoloji ve daha bir çok yapı iç ve dış dünyamız arasında bir ayrım yarattı. Meşguliyetlerimiz ve veri yağmuru o kadar yoğun ki kendi kabuğumuza çekilip iç sesimizi, kalbimizi dinleyebilecek ne zamanımız var ne de bu kadar yaşam enerjisi ile doluyuz. Evvela kendimize yabancılaşmaya başladık yavaş yavaş. Her gün aynı rutin içinde zamanı tüketiyoruz. Zamanı tüketmek diye tanımlıyoruz çünkü zamanı ‘yaşamak’ ile zamanı ‘tüketmek’ arasında hatrı sayılır bir fark var.
Her sabah uyanıyor –şükür ki- ve aynı rutin içinde farkına dahi varmadan geceyi karşılıyoruz. Hangimiz gerçekten ihtiyacı olan şeyler ile meşgul gün içerisinde?
Bu, üzerinde düşünülmesi gereken sade ama derin bir soru!
İnsani yapıyı; fiziksel, zihinsel, duygusal, manevi olarak dört ana başlıkta toparlarsak rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu dört yapının birbiri ile uyumu başlangıç için oldukça önemli. Rahatsızlık veya hastalık tanımı, bu dört yapıda meydana gelen ‘doğal olandan çıkma’ halidir. Buna da sapma diyebiliriz. Biz şayet bir rahatsızlık hissediyorsak, bu dört yapıda da sapma yaşıyoruz demektir. Birinde biraz daha az, birinde daha fazla ama toplamda 100 birim edecek değerlerde sapma mevcuttur.
%60 fiizksel, % 15 zihinsel, % 5 ruhsal, % 20 duygusal örneğin. Sabit olan, sapmanın eş zamanlı olarak dört yapıda da olduğu gerçeğidir. Farkındayız yada değiliz bu gerçektir. Şimdi size birkaç cümle yazacağız bu bilgiyi doğrulayacak olan.
- Kalbimizde 40.000 tane beyin hücreleri ile benzer özellikte hücre vardır. Yani kalp bir beyin gibi çalışır. Beyne sinyal gönderir.
- Zihnimiz öylesine güçlü bir yapıdır ki; zamanla bedenimiz de zihin gibi çalışabilir. Düşüncelerimiz bedenimize yerleşebilir ve otomatik olarak işler. Alışkanlıklar buna örnektir.
- İnanç herşeyin başıdır.
- Beyin doğal bir ecza deposudur. Her tür ihtiyacımız olan üretim beyinde mevcuttur.
- Yediğimiz yiyecekler yaşam kalitemizi belirler.
- Düşündüklerimizi maddeleştirebiliriz. İnançla düşündüklerimiz gerçeğimiz olur.
- Her organ besinler harici, bir duyguyu da sindirir.
- İlk oluşan organımız kalbimizdir.
Tüm bu cümleler bir araya geldiğinde fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal yapılarımızın bir arada harket ettiğini ve herhangi birinde olan sapmanın diğerlerini de etkilediğini görebiliriz. O halde şifa bütüncül olarak ele alınmalı ve ayrımsamalar kaldırılarak bu ilahi bütünlik içinde hareket edilmelidir. Belki de insanoğlunun bugüne kadar uyguladığı sistemlerin dünyanın ve tüm yaratılmışların bütüncül sağlık içerisinde yaşaması konusunda işe yaramamasının sebebi budur. Bütünlüğü farkında olmadan parçalama yan etkisi! Bunu en azından bir kez düşünmenizi istiyoruz.
Son olarak 2020 Şifa Zirvesi’nde yer alan uzman bir konuşmacı diyordu ki; bizler oluşurken o ilk hücre çoğalır. Fakat bu çoğalma bir ayrışma değil bir uzantı şeklinde gerçekleşir. Sanıyorum bu bilgi bize evrendeki her yaratılanın birbiri ile bağlantısını açıklıyor!
Commentaires